6 Eylül 2011 Salı

en iyi bildiğim konu: bi insanı sevmek!

(bu yazımız, her gün birbirinin kalbini, gururunu, onurunu, hassas duygularını inciten "ben insan sevmiyorum ki zaten" diye işin içinden çıkan öküzoğluöküzler için yazılmıştır. bana sevmeyi öğreten, birlikte öğrendiğim, çok sevip çok sevildiğim "benden" olan herkese de tercüman olsun.)

Zaman kaybediyoruz.
(Ve kaybedilen zaman zulümdür.)
Kısacık ömrümüzde bize verilen azıcık vakti göz göre göre boşa harcıyoruz.
Seviyoruz zannederek.
Seviliyoruz zannederek.
Seviyorum sanıyorlar diye şişinerek...
Nefretimi de hiç çaktırmıyorum, ne politiğimmm hohooytt diye övünerek...

Felsefesini, metodunu yazmakta da üstümüze yok...
Bir vakit kaybı da buralarda...
"Kimse kimseyi sevmek zorunda değil kardeşim!" palavralarıyla...
"Senden nefret ediyorum ama fikrini savunma hakkını sonuna kadar savunurum" uydurmalarıyla...
"Severim, iyi çocuktur" atıp, tutmalarıyla...
Çünkü bunların hiçbiri insan sevmek departmanında bir arpa boyu yol aldırmıyor insana...
"Bi insanı sevmekle" başlayacak olan şeylere de bir türlü başlayamıyoruz bu baabda!

Hayatımız, sevmemek, incitmek için bahaneler, üst kapamalar, kamuflajlar icat etmekle geçiyor.
Oysa her birinin altında hiddet, şiddet, kan, revan gizli.
Öperken, sikerim gizli.
"Ben şimdi şurda iki tane iyi laf edeyim de, sonra yediğim bokları bununla sıvarım" anlayışı gizli.
Gizli değil, apaçık. Görmeyenlere yuh olsun.

Bence bunların hiçbiri yok. Null!
İnsan sevmenin üç tane, çıplak gözle görünmeyen belirtisi var.
Adam olanda bu üç feature beraber gelir...
Adamın sevgili versiyonunda, patron versiyonunda, arkadaş dost versiyonunda...
Bu üç şey, sende de varsa, senin için de varsa, zamanın boşuna kaybolmuyor demektir.
Hele ki insanlarla, insanlar etrafında ve insanlar hakkında...

1. ÖZEN
Özensiz adam gözünün içine bakmayan adamdır. Özensiz yönetici, götünü dönüp giden, "yanlız götünüzü döndünüz, bana ayıp oldu" dediğinde, "dönerim dönerim sana mı soracam" diyen, der gibi bakan aşağılık adamdır. Özensiz komşu, yan tarafta adam kadını dayaktan öldürürken kapısını kapatıp, "aman bana ne" diyen salaktır - salaktır çünkü mutlaka biri de onu dövecektir - ben!, o, onu bilmemektedir.

Birini seviyorsan, azıcık umursuyorsan, onun gözünün içine bakarsın. Tam olarak ağzından çıkmadan söylemeye çalıştığı şeyi duymaya çalışırsın. Ki aman istemeden üzmeyesin, üzüleceği bariz bir durum varsa, onun önüne geçebilesin. Özen, attığın adım boka mı denk gelecek, çukura mı diye bakarak yürümek demektir. Götünün çapını bilmek, bir yerleri devireceği varsa da bunu sezmek, en azından "Çok affedersiniz" diyerek sinemadaki o daracık koltuk aralarından yürümek demektir. Çok da zor değildir. Bunun bu kadarını yapmıyorlarsa, yapmıyorsan, siktirip gitmen gerektir, şarttır.

Özen, ağzının ne kadar iyi laf yaptığına bakmaz.
Özen, kelimelerle olmaz.
Gözlerle, ellerle, söylenmeyen şeylerle olur.
Kelimeler belki, en fazla, özeni saklandığı yerden çıkarmak için gerekir.

2. EFOR
Her şey gibi, bunun da bir sırası var elbet. Özen yoksa, efor vardır, olmalıdır. Diyelim ki sevdiğini iyi bilen, iddia eden, zanneden arkadaş kör. Ya da bilumum uzuvları bu "özen" sporunu yapabilmesine engel teşkil eder derecede özürlü. Ne biliim küçükken çok dayak yemiş mesela, babası kişilik haklarına tecavüz etmiş, sakatlamışlar bunu sevecek yerlerinden... 3 yaşından beri sadece allaha inananlar ve namaz kılanlar iyidir, gerisi gerizekalıdır, ölsün onlar şeklinde oyunlar oynatılmış kendisine. Olabilir. Yazık.

Ama sonuçta insan büyüyor değil mi? Okullara filan gidiyor, diğer insanların arasına karışıyor. Bu noktada efor'a bakıyoruz. Öğrenme isteğine, hevesine, araştırmacı gazeteciliğine göre karar veriyoruz. Kendisine yöneltilen eleştirilere, hakkında dönen "çok kötü bi insan bu" dedikodularına bir dönüp bakmış mı, "acaba bende bir sorun olabilir mi?" diye bir an durmuş düşünmüş mü, yakın çevresindeki dalkavukların ötesine geçip tarafsız bir fikir sormuş mu, iki tane ilaç içmeyi, bi doktora görünmeyi akıl etmiş mi... Ya da çok basit, bir seferlik bir öküzlük söz konusuysa, dönüp, gerçekten, vaziyetin vehametini ve yediği bokun büyüklüğünü anlayıp, içten, kalpten, mideden gelen bir "ya valla büyük ayılık ettim, çok özür dilerim" demiş mi? Hadi kendi de fark edememiş olsun, karşısına geçip "bir karış surat" pankartı açanlara "hayırdır birader, hangi tavuğuna kışt dedim, derdin ne senin" diye sormak suretiyle bir el vermiş mi? O eforu, o çabayı sarfetmiş mi? Bu uğurda kaç kalori yakmış... Bu alanda da sınıfta mı kalınmış? - Öyleyse artık bişey demiyoruz. Gülüyoruz... :)

Efor, koşulacak ekstra mille alakalıdır.
100 metreyi, bitirdikten sonra, içine sinmediği için
50 metre daha koşarak 100 metreden saymak gibidir.
Efor, kas gücü gerektirir.
Yalnızca para ve kelimelerle sarf ediliyorsa eksiktir.
Benim bugüne kadar gördüğüm en kayda değer efor;
uyuyan, arkasını dönüp giden, uzaklara kaçanın ardından,
asla bilmeyecek, görmeyecek bile olsa yüzünü döken,
kırdığının peşine değil, çare peşine düşendir.

3. İYİ NİYET
Burada manipülasyon vardır.
Spekülasyon vardır.
Fraud vardır.
Bu noktada yalan, dolan, riya, aldatmaca çoktur.
Ama son çaredir, aranması şarttır.

Özen gösterme özürlüsü, efor sarf edemeyecek şekilde hem dilsiz, hem sağır, hem kör olan ruhlarda iyi niyet aranır! Ama bunun formülü aranmaz. Tecrübe şart! Annelerin hep dua ettiği gibi, "Allah iyi insanlarla karşılaştırsın" - ne kadar çok iyi insan, o kadar çok iyi niyet tecrübesi.

Örnek mi lazım? Al:
Üç kuruşun hesabını yapanlar iyi niyetli olamazlar. Üç kuruşu bırak, "al şu milyonları harca gülüm" diyen adamda da iyi niyet olamaz. Bunu yaşamışsan bilirsin. Maaşını artırmayan, açıktan para teklif eden patron iyi niyetli olabilir mi? Tebrik ederim, doğru cevap. (Böyle işte koçum, yaşaya yaşaya... Biz de buralara kolay gelmedik.)

İyi niyet, kötü günden ziyade iyi günde belli olur. Kötü günde yardıma koşmak çok mühimdir de, iyi niyetli insan birlikte sevinebildiğin, hasedinden çatır çatır çatlamadan seninle beraber gülebilen, eğlenebilen insandır. Seninle gerçekten gurur duyuyorsa mesela, tamamdır. Bir de niyetsizler vardır. İşte onlar yalancıdır.

İyi niyetin olmadığı yerde, yapılan kötülüklere bir sebep bulamazsın. Evet, sebepli kötülükler de vardır, onlar iyidir diye değil. Ama kötülüğe sebep bulamadığın, "bu nasıl döndü de bana girdi?!?" diye düşündüğün durumda, bu dediğimi hatırla. Olayın kötü niyetten kaynaklandığını fark ettiğinde rahatla. Ve o insanla, o konuyla ilgili vakit kaybetmeyi o saniye bırak. Ajda'nın da dediği gibi, "arkanı dön ve çık" bebeğim, bırak çık.

Ben bıraktım.
Hayattaki en kuvvetli silahım bırakmak, en iyi bildiğim konu insan sevmektir.
Sevemeyen, beceremeyenlere Bilgi Üniversitesi 2012 sezonunda atelye açacam.
Gelirlerse, efordan ötürü tebrik edicem.
Katılmayanları geceleri uykularında avlayacam.
Benim adım vicdan ve delirttiniz lan beni!


1 yorum: