23 Şubat 2012 Perşembe

bir mükemmel adam


(bu yazımızda büyük harf kullanılmamıştır…
bir mükemmel adamın tevazusu karşısında saygıda kusur etmemek için…

bu yazımızda size büyük büyük laflar etmişiz gibi gelebilir…
büyük lafları yalnızca birer büyük laf olarak algılayanlar, o lafların karşılığını, velhasıl derinliğini hiç hissetmemiş, hep uzaktan baktıkları için, büyük demiş, küçümsemiş olanlardır.
o laflarımız o insanlara zaten değildir.

bu gece hissettiğimiz bütün güzel duygular her zaman olduğu gibi bir mükemmel adamın eseridir.
o bu yazıyı çağırmıştır.
bu yazı son üç yıldır birikmiştir.
ve umarım ömrümün sonuna kadar tüm yeni sözlerim yine hep onunla birikir.

küçükharfebakmayınkocamannot:
ağzıyla, gözüyle nazar değdirecek olanlarınıza da şimdiden bildirilir,
o ağızlar kırılır, o gözler oyulur, söylemedi demeyin; 
41 kere maşallahınızı esirgemeyin, beni delirtmeyin!  J)

nerdeeee o mükemmel adam diyenler…
diyen. sen.
sana diyorum.

arada bir gelenler gidenler oluyor ama mükemmel miydi anlayamıyorum diyen…
burnunun ucunda mükemmel adam yetiştiği halde göremeyen…
sen.
aslında senin için yazdım.

dilerim ki, baktığın, bakacağın yönleri aydınlatır bu yazı.
bakar körlüklerin biter.
görünce tanırsın artık, ufuktan bile geçse tespit edip, üstüne atlarsın…
eşek diilsen.

nereden tanırım mı diyorsun…
o zaman ben de hemen konuya giriyorum :)
o adamı her şeyden önce yeni doğmuş bebekleri tanıdığın yerden, 
yani kokusundan ve uykusundan tanırsın…

bu mükemmel adam, uykusunda dünyanın en güzel adamı olan adamdır.
aradığın en temel resim budur, bunu zihinlere bir kazıyalım…

bu adam çocuk ellerinde seni büyütebilecek kadar çok şefkat taşıyan
ve vermekten hiç usanmayan adamdır.
hangi durumlarda yüzüne, hangi durumlarda saçına dokunacağını,
hangi durumlarda yüzünü çenenden tutup kaldıracağını,
hangi durumlarda kafanın tepesinden bastırıp seni göğsüne gömeceğini bilir o eller. 
nasıl bildiğine, o an nasıl iyi geldiğine sen inanamazsın,
o, senin şaşkınlığına şaşırır.

güneşe dönen ayçiçekleri gibi, sen ne zaman sadece sana has hallere girsen,
sandalyeye uzatılmış ayak parmaklarını manasızca çırpsan mesela,
sana yeniden kapılır.

yüzünde “bunu bir tek ben görüyorum” diyebilmenin tuhaf gururu vardır…
o çırpılan ayaklar,
ya da mesela,
uykuda sanki uçurumdan düşecek gibi sıkı sıkı pijamaya tutunan eller
onu mutlu etmeye yeter…

kavgalar da hep kısa sürer…

bu mükemmel adam kimsenin söylemeye cesaret edemediği gerçekleri söyler sana…
hatanı, eksiğini, fazlanı,
kırgınlığı varsa kırgınlığıyla, kızgınlığıyla,
anlayamamışsa şaşkınlığıyla beraber…
ama dünyanın en güzel türkçesiyle…
kimsenin ağzından çıkanlar bu kadar anlaşılır olamaz…
bu kadar yargısız, bu kadar haklı, bu kadar dost…
edebi kabiliyetleri çok yüksek olduğu için değil,
gönlünden bakmayı bildiği ve sana kendinden bile daha taraf bir yerde durduğuna emin olduğu için…

annen bazen der ya, “evladım ben senin kötülüğünü istiyor olabilir miyim?”,
 annelere inanılmaz bazen ama bu mükemmel adama hep inanılır…
çünkü onun elinde olmayan bir şeyden çok,
bilerek isteyerek kastederek yaptığı şeydir seni sevmek…
seni her gün daha sevilebilir kılmaktır yapmaya çalıştığı,
en çok kendin için, kendin tarafından…
çünkü bu mükemmel adam bilir,
dünyanın en güzel kadını, kendini seven, affeden, tamir edebilen kadınıdır…

havanın mükemmel olduğu,
hayat enerjisinin her yerde tavan yaptığı günlerde,
bütün derdi insan içine çıkarmak olur seni…

çünkü “yalnızlığım benim” diyebilmek ister sana,
senin kendini dünyaya kapatasın olsa da, hava güneşliyse, güneşsiz ve yalnız bırakmaz seni asla…

eli hiç boş gelmez…
meyve getirir, bisküvi getirir, fındık getirir, vitamin getirir, kemirilecek kraker getirir.
kimi zaman şansı yaver gider, senin en çok sevdiğin şeyleri bulur getirir.
gelen kendisi bile olsa, kapıda seni o karşılar…
güler yüzle, seni gördüğüne dair bir sevinçle mutlaka karşılar seni…

yaptıklarını, yazdıklarını, tanıdıklarını, olayları, anlattıklarını sorgular,
en ince detayına kadar, 3 yaşındaki bir çocuk merakıyla…
seni tanımak, anlamak, yardım etmek, yolundan çekilmek, bir taş da o ekleyebilmek için…
eksik anlatırsan, kızar, kırılır, bozulur, dökülür,
çünkü sana yakıştıramaz.,
ama sen bunu anlayamayıp, “sınav mı oluyorum” diye postayı koyarsan,
pişman olur, çok pişman olur; sen üzülürsen çünkü o çok çok çok üzülür…

mükemmel bir adam, seviyorum demeyi bilir elbette…
ama en tipik özelliği bu değildir.
seviyorum da der sık sık ama en çok dayanamıyorum der…
üzülmene, hasta olmana, kırılmana, işin içinden çıkamamalarına,
hayat karşısında bazen çok zorlanmana, bu yükü taşımana, sofrayı kaldırırken yorulmana…
o dayanamadıkça sana, sen ona dayanırsın, yaslanırsın,
bütün ağırlığınca onun omuzlarında yükselen bir dünyaya, arka üstü kendini bırakırsın…
o varken düşmezsin…
kaldırımdan, tümsekten, tuzağın içine, komplonun göbeğine…
zerafet içinde çekip çıkarır seni… çekip çıkarır ve susar… gülerek…
ne yaptın da düştün demeden, kıyamam diyerek…

ayrılmak ne bir konudur onun için ne bir sonuç ne bir tehdit ne bir ihtimal…
ayrılmak, küçük ve sorunlu bir kızın ağzında gereksiz ve şımarık bir sözdür.
onda bunun kelime anlamı karşılığı yoktur.
kimi zaman sinirlendirse de onu, en çok güldürür.
ve hani, matematik öğretmenleri vardır,
sınavda sorduğu sorunun yanına parantez içinde “Bu yolla çözmeyiniz” diye bir not düşer,
işte onlar gibi,
ayrılığın yanına not düşmüştür: “Bu yolla çözmeyiniz.”

yasaklar koyar böyle…
içine atmayı da yasaklar sana.
attığın bütün topları yakalayacaktır çünkü, neden boşuna hepsini taşıyorsun der, haklıdır.
biriktirip, kucağına bir anda bile bıraksan,
sonuç, “ne demek istediğini şimdi anladım” diyen bir sen olursun,
biriktirdiğine pişman…

aranıza hiçbir şey giremez.
insanlar, yorganlar, yollar, ufak tefek hatalar…
imkanlı, imkansız her şeyin bir oluru vardır onun için…
bu hayatta olabilecekleri ve olamayacakları senin göz bebeğinin içine bakarak bilir.
sen ne kadar çok istiyorsan, o kadar çok olabilirdir çünkü.

son olarak…
dünyanın sevgilisi ve sağ duyusudur.
ve bunları okuduğunda, yüzü kızarıp, hepsini tamamen reddedip,
utancından ve tevazusundan,
benim onu biraz fazla abarttığımı düşünüp,
“ya öyle olmadığımı anlarsa” korkusundan,
yine de çok mutlu olup beni öpüp, bu yazıyı buraya koymama izin vermeyendir.

ama ben arkadan dolaşıp koyarım.
J
çünkü bu hayatta kendimle ilgili en çok gurur duyduğum şey,
sensin sevgilim!

J